CENNETİN ÖTEKİ YÜZÜ.. (2)
Cevat ALP...
Antalya Ekspres Gazetesi..
14 Ağustos 1992
(Dünden Devam)

***
Pınarbaşı köyünü cennet yapan özelliklerinin başında, hemen bin 500 ile 2 bin metre yüksekteki sedir ve ladin ağaçlarının o muhteşem doyumsuz manzarası yer alıyor…
Tabi ki içerisindeki geyik sürülerini de unutmamak lazım…
Büyük bir hayranlık içinde, zevkle yürüyoruz dernek başkanı Ahmet Kurnaz ile aynı köyden A. Hasan Cansu, Ali Altuner ve doğa hastası 10 yaşındaki oğlum Ebubekir birlikte 2 bin metrenin ötesine…
Yaşları 100 ile bin arasında değişen sedir ve ladin ağaçlarının arasından geçip, Softalar yaylasına vardığımızda saat 18.15’i gösteriyordu…
Uşak Pınarı’nın buz gibi suyunu içip, küçük uçakların inebileceği aşağıdaki yemyeşil vadiye büyük bir hayranlıkla bakıyoruz…
Ben diyeyim 15, öteki ise 30 nizami ölçülerde futbol sahası olabilecek büyüklükte bir vadi burası…
Yayla turizmi ve dağ turizmi için buradan daha güzel bir cennet ne duydum ne de gördüm!...
Orman yolunun bu vadiye ulaşmasına da bir şey kalmamış…
Özellikle, sayın turizmcilerimiz mutlaka görmeliler bu cenneti…
Gün kararmadan 1500 metreye geri döndüğümüzde, dev sedir ağacında asılı yüzülmüş oğlak, parçalara ayrılmaya başlanmış bile…
Çatal Oluk’un hemen yanında yakılan ateşte etleri pişirmeye hazır…
Lezzetine doyulmaz eti ye, suyu iç, otur bir daha, bir daha ye… Soğanı, domatesi, biberi, taze naneyi, maydanozu ve de karpuzu…
Gürül gürül yanan ateşe rağmen üşüyor, montlarımızı giyiyoruz… Akşamın önünde otomobillerimizle 15 dakikalık mesafedeki köye geri dönerken…
Cennetin öteki yüzü değil, tam içi burası…
Adı Pınarbaşı Köyü… (eski adı ise Manavul)
Beni davet edip, 42 yaşında cenneti keşfetmeme imkan sağlayan başta müteahhit Mustafa Altınkaynak ile, ailece evinde ağırlayan Derneğin Başkan Yardımcısı Mustafa Doğan’a, değerli eşine ve üç kızına teşekkürden de öte minnet borçluyum…
Pınarbaşı Muhtarı Süleyman Doğan, Zir. Müh. Adem Altındal, Ramazan Ceylan, Yusuf Gültekin, Ahmet Kaplan, Cengiz Doğan, Mustafa Altıner, Hüseyin Gümüş, Kasap İbrahim Duran, Aşçı Hüseyin Özçelik, Kahveci Mehmet Yılmaz ve Ahmet Cansu’ya da gösterdikleri yakın ilgilerinden dolayı teşekkürlerimi bildirmek istiyorum…
Bu arada aklıma geldi, 2 bin metreye yürürken bir taşın üstünde oturan başı sarıklı, nur yüzlü bir dedeye rastladım… Resmini çekip, elini öptüm… Yaşını sorduğumda “20” diye cevap verdi…
Israrla asıl yaşını sordum 90’nın üzerinde olduğunu söyledi…
Bana, nereli olduğumu sordu, “Antalyalıyım” dedim…
Eliyle o güzel sakallarını sıvazlayıp, “Ben hayatımda bir kere gittim Antalya’ya” deyip yakasını silktikten sonra “Siz” dedi, “nasıl yaşıyorsunuz o cehennemde…!”
Kendi kendime sordum daha sonra…
Sahi biz yaşıyor muyuz!!!
Pınarbaşı köyünün halen Manavgat’ta öğretmenlik yapan bir de ozanı var… Adı Abdullah Gencer…
Keşkek Şenliğine sazıyla, sözüyle renk katanlardan birisiydi Gencer…
İşte özel olarak “Keşkek Şenliği” için yazıp, sazı eşliğinde okuduğu deyişinde, köyünü ve özelliklerini şöyle anlatıyor… (Keşkek ya da Keşkef, iki türlümde söyleniyor)
***
Ana maddesi buğday
Aşçı Hüseyin’e kolay
9 Ağustos’ta bu ay
Gelin Keşkef Bayramına
Buyrun Keşkef bayramına
Köyüm yeşillik içinde
Toros dağının dibinde
İşin sırrı döğmesinde
Gelin Keşkef bayramına
Ayvamız var, narımız var
Dağlarında karımız var
Üzüm incir, darımız var
Gelin Keşkef bayramına
Yorulana buz gibi su
Terletmez kavak gölgesi
Şirin bir toros bölgesi
Gelin Keşkef bayramına
Eres, baklası süzülür
Dibekte bupday dövülür
Dostluk, kardeşlik günüdür
Gelin Keşkef bayramına
Hizmet edelim bu köye
Olalım derneğe üye
Doyulmaz şu güzelliğe
Gelin Keşkef bayramına
Kalplere sevgi dolsun
Herkes köyde huzur bulsun
Bayramımız kutlu olsun
Gelin Keşkef bayramına
***
Pınarbaşı köyünün yetiştirdiği bir öğretmen daha var, adı Mehmet Keleş…
Keşkek Şenliğinde mikrofonu elinden düşürmeyen Keleş, sunuculuğun yanı sıra yaptığı espriler ve okuduğu şiirlerle daima en önde oldu…
Akseki’nin Kuyucak kasabasında öğretmenlik yapan Mehmet Keleş’in bir şiiri var ki, Pınarbaşı köyünün gerçeklerini dile getiren, insanı düşündüren…
İşte Mehmet Keleş’in bu şiiri…
***
Bir ev orada bir ev burada kalmış
Kırk yıllık ağaçlar kurumuş kalmış
Sorun bizim köyün olmuş
Gel hele gülüm gel hele
Afarın avlusunda ne oğlak, ne kuzu kalmış
Çimide ki çeşme kurumuş kalmış
Komşu köy bize il olmuş
Gel hele gülüm gel hele
Köreceden gözüken güz yolu viran olmuş
Evlekteki kardelen çiçekleri kaybolmuş
Çatal Oluk komşu köye il olmuş
Gel hele gülüm gel hele
Karaca ağaçtan sohtalara yol almış
Katran (Sedir) ağaçları ster ster satılmış
Sorun, dönmüş bizim köyün olmuş
Gel hele gülüm gel hele
***
İki günlük bu yazı dizisinde, cennetin öteki yüzünü anlatmaya çalıştım sizlere…
Ama bir şeyi unuttum… Akseki’ye bundan tam 12 yıl önce gitmiştim… Eski yoldan…
Şimdiki yoldan gitmek ise büyük bir zevk…
Otoyoldan farksız, üç şeritli bu muhteşem yolu açan Karayolları 13. Bölge Müdürü (Onu da aldılar elimizden) Sayın Altan Ayağ’a ve tüm emeği geçenlere de yeri gelmişken teşekkürlerimizi iletelim…
Tırmanma şeritleriyle Avrupa standartlarında böyle muhteşem bir yaptıkları için...