ANTALYA 3
"Aman Allahım bu nasıl bir lezzet, piyazın içerisindeki tahinli sos, şişteki kıymanın tadını patlatmış. Bir dahaki sefere beraberimde gelecek olanlar da bu lezzete ulaşmalı. Üzerine yediğim kabak tatlısı da lifsiz kabaktan yapılmış, yine tahinle ve cevizle servis edilince de, hamamda, ıslanan peştemalin vücudu sardığı gibi sarıyor" diye düşünüyorsunuz. Ama ikram edilecek olan çayı, kahveyi istemiyorsunuz. Hem denize karşı içmeyi, hem de ağzınızdaki tadın bir süre daha devam etmesini istiyorsunuz.
Oradan ayrılırken, daha teknedeyken karar verdiğin Fener bölgesine doğru gidiyorsun. Giderken eski lara yolunda gördüğün ağaçların gölgesindeki yolun kenarındaki evler, kafeler, parklar dikkatini çekiyor. Bu evlerden birisinde otursam, gündüzleri çay içmekten vücudumda zerre kadar demir kalmazdı, her gece ise denizin üzerinde beliren mehtabı kadehe koyacağım diye, kanım gördüğüm düden şelalesi gibi akardı damarlarımda diye geçiriyorsun içinden.
Fener'e vardığında, deniz manzaralı bir masa seçiyorsun kendine. Oturup masmavi denizi seyrederken, garsonun sesi ile kendine geliyorsun;
"Hoş geldiniz, ne arzu edersiniz?"
Denize karşı yudumlayacağın Türk kahveni sipariş ediyorsun.
Kahveni içerken masmavi denizin üzerindeki tur teknesini ve tekneden yükselen müzik sesi dikkatini çekiyor. Birkaç saat önce o teknenin içinde ne kadar keyifli zaman geçirdiğini düşününce kahvenin verdiği keyif de katlanıyor.
Saatine baktoğında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve denizden gördüğün, denize dökülen düden şelalesini, karadan da görmek istediğin için buraya geldiğin aklına geliyor.
Yakın olan Düden şelalesini, Kurşunlu şelalesini görmek istediğin halde bir güne sığdıramayacağını anlıyor ve konaklamalı olarak, hatta ailen veya arkadaşlarınla arabaya doluşup gelmeye karar verip, istemesen de bu manzarayı terk edip, düden şelalesinin denize döküıdüğü yere doğru hareketleniyorsun. Üstelik Antalyanın batısını da.....DEVAMI ÖNÜMÜZDEKİ ÇARŞAMBA
Hakan ALGAN