SURVIVOR
SURVIVOR
Sokaktaki kedilere arada bir mama dışında bir şeyler veririm. Duydunuz mu bilmem ama kedi payı diye bir şey var. Kasaplardan ücretsiz olarak alınıyordu. Sonra ne verirsen vere döndü. Artık bir bedeli ve ambalajı var. Tavuğun kemiği, derisi, kanat ucu gibi atılacak yerleri, kırmızı etin siniri, kemiği gibi atılacak yerlerinden oluşuyordu ve her zaman bulunabiliyordu.
İşte ben de bunlardan alıp, pişiriyor, içine ekmek doğrayıp sokaktaki canlarımıza veriyordum. Gene almaya gittiğimde kalmadığını söylediler. İlk önce sevindim.
"İyi ya, demek milletimizin hassasiyeti arttı" dedim. Adamın cevabı üzdü beni.
"Ne hassasiyeti? Millet kendi karnını doyurmak için alıyor."
Yav tavuk kemiği, kırmızı et kemiği bu. Oradan çıktığımda halâ kendi kendime söyleniyordum ki, yanımdan geçen ve hiç tanımadığım birisinin sesiyle kendime geldim.
"Önce tütün içirip hırlattılar, şimdi de kemiğe muhtaç bıraktılar."
İçimden söylendiğimi sanıyordum ama bildiğin kendi kendine konuşuyormuşum. Adam doğru söylüyordu. Artık yiğit kuru soğana değil, kemiğe muhtaçtı.
Buradan kültür bakanlığına da seslenmek gerek. Her tarafta MOBESEler var. Bünyesinde çalışan iyi bir montajcı varsa -şöyle liyakatle işe alınmış-, özellikle pazar yerlerini, çöpleri gören kameraların görüntüleri birleştirilir. Halkın oynadığı hayatta kalma filmi diye de gösterime konulur.
Hayatta kalma uzmanlarını helikopterle ormanın ortasında bırakıp, bir hafta sonra alıyorlar ya, getirsinler o adamları, bizim şehrin göbeğine bıraksınlar bakalım nasıl kalacaklar hayatta.
Hakan ALGAN