ÜÇÜNCÜ FAZ İLAÇ DENEMESİ
“Ooo Hakan bey hoş geldiniz.”
Sigaram konusunda kendisine takıntı yapan doktorum gelmişti artık. Önce bir günaydın diyeydi iyiydi.
“Hoş bulduk hocam.”
“Sigara?” gene başladık.
“Yok teşekkür ederim. Şimdi attım.”
“Onu sormuyorum içiyor musun içmiyor musun diye soruyorum.”
“Hastanede içmeye izin veriyor musunuz?
“Neden içiyorsunuz hala şunu?”
“Hocam bitkisel ya, ondan içiyorum”
“Bitkisel ürünler içince değil yiyince faydalıdır.”
“Vallaha onu da denedim ama çok acı, yenecek gibi değil.” Asistanına döndü ve;
“Alın şunu başımdan ben atak geçirecem şimdi.”
İlk doz ilacımı alacaktım. Hastanede doktor gözetiminde alınması ve saat başı nabız tansiyon ateş falan ölçülmesi gerekiyordu. İlaç firmasının temsilcisi bayan önde, ben arkada servis katına çıktık. Odalardan birinde yatak ayarlamışlar ve oraya uzandım. Takip edecek ve ölçümleri yapacak olan doktor da gelmişti. İlk doz ilacı 10:20 de verdiler. Daha sonra yattığım yerden televizyon seyretmeye başladım. 11:20 ölçüm, 12:20 ölçüm……17:20 ölçüm.
“Nabız düşük, bir saat daha bekleyeceğiz.
18:20 ölçüm, bir saat daha, 19:20 polikliniğe indim ve tekrar ölçüldü. Hastane boşalmış, herkes mesai bittiği için evine gitmişti. Bizim ekip ise benim nabzım yüzünden hastanede kalmıştı ve çok bitkin gözüküyorlardı. Ölçüm yapıldı ve gene nabız düşük çıktı. Mantıklı olan da buydu zaten. Bütün gün yatan birinin nabzı nasıl yüksek ya da normal olabilirdi ki?
İlaç firmasının temsilcisi, kafasını masaya dayayıp uyku pozisyonuna geçmiş olan sekreterin yanında ve tüm günün yorgunluğuyla bitkin bir şekilde;
“Nabzınızı yükseltecek bir şeyler yapmalı.”
“Bana uyar.”
Kısa bir şaşkınlıktan sonra;
“Ay öyle değil.”
“Anlamadım nasıl değil?”
“Tamam tamam boş verin.”
“Yok ben boş vermeyeyim. Koridorda biraz hızlı hızlı yürüyeyim, sizde tansiyon aletini falan hazırlayın hemen ölçelim şunu da gideyim ben.”
Türkçe işte. Bayılıyorum bu dile. Sonuçta düzelttik nabzı ve hastaneden çıktım eve gittim. İlaç denemesinin sonu ne mi oldu? Piyasaya çıktı ama ben 1,5 yıl bu çalışmaya devam edebildim. İlk yıl çok iyiydi. İkinci yıl ilaç değiştirildi ve sanırım dozu da yüksek olanından verdiler ki ilk önce karaciğer değerlerim yükseldi. Bir şekilde bunu hallettik, daha sonra kalpte ritim bozukluğu oldu, e bunu da hallettik. Daha da sonra akciğerde %50 difüzyon azalması oldu. Akciğer nakli gerekebilir falan denince;
“MS öldürmüyor ama siz beni öldüreceksiniz” dedim. Çalışmadan çıkmam teklif edildi ve kabul ettim. Çalışmadan ayrıldıktan sonra bir check-up yapılacaktı ama olmadı. Aradan yaklaşık 1 ay geçtikten sonra çalışma hekimlerinden birisi aradı ve nasıl hissettiğimi sordu. Ben de en son yapılması gereken check- up yapılmadığı için kızgın olduğumdan;
“Müsvette kağıt gibi hissediyorum” dedim. Sanırım çalışma raporuna yazacaklardı.
“Nasıl yani?”
“Müsvette kâğıtla işiniz bitince buruşturur atarsınız ya işte öyle hissediyorum”
“Neyse iyi günler.”
“Teşekkürler, size de iyi günler.”
Hani bazı durumlar vardır; insan karşısındakine faydalı olabilmek için elinden gelen bütün her şeyi yapar. Böyle bir şeydi benimkisi bu çalışmada.
Hakan ALGAN
(MAÇIN SONUNU SEN BELIRLE)